İzmir de Ulaşım

BU DÜNYADAN RUHİ SU GEÇTİ

12 Eylül faşizminin tedavisi için yurt dışına gitmesine izin vermediği Ruhi Su'yu, 20 Eylül 1985 günü yitirdik. Zulmün her türlüsüne tanıklık eden büyük ozanı saygıyla anıyoruz.

20 Eylül 2014 Cumartesi 12:01
BU DÜNYADAN RUHİ SU GEÇTİ 
 
12 Eylül faşizminin tedavisi için yurt dışına gitmesine izin vermediği Ruhi Su'yu, 20 Eylül 1985 günü yitirdik. Zulmün her türlüsüne tanıklık eden büyük ozanı saygıyla anıyoruz.

1912 yılında Van'da doğdu Mehmet Ruhi Su, Ankara'da "Musiki Muallim Mektebi"nde okudu. Nazilerin Almanya'dan kovduğu ve bu okulda öğretmen olan kemancılarından, operacılarından ders aldı. Riyaseti Cumhur Orkestrasına seçildi. Ardından Devlet Konservatuarı'nda öğrenim gördü. Carl Ebert ve Paul Hindemith'ten dersler aldı. Carl Ebert'in önerisi ve seçimiyle Devlet Konservatuarı Opera Bölümü'ne ardından da Devlet Operası'nda görev aldı.

1942'den 1952 yılına değin opera sanatçısı olarak Carl Ebert'in yönettiği Fidelio, Tosca, Satılmış Nişanlı, Maskeli Balo, Figaro'nun Düğünü, Madam Butterfly ve daha nice ünlü operalarda basbariton sesiyle aryalar söyledi.
Operada görevli Avusturyalı Markowiç, Ruhi Su'nun söylediği türküleri dinleyince "İlk kez Türk müziğinin bu denli güzel olduğunu görüyorum," demiş ve o zamanlar Radyo Genel Müdürü olan Vedat Nedim Tör'e, Ruhi Su'nun radyoda türkü söylemesini önermiştir. Bu öneri üzerine, 1943-1945 yılları arasında iki haftada bir, pazar günleri "Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor" duyurusuyla türküler söyledi. İlerici dünya görüşüne göre özenle ayırıp seçtiği halk türkülerini, saz eşliğinde yeni bir yorumla söylemesi halk arasında yankı uyandırdı.

Ruhi Su, operadaki görevi yanında, 1942-1945 döneminde Ankara Cebeci İkinci Ortaokulunda ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde müzik öğretmenliği yaptı.

1951 Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı sırasında tutuklandı. "Siyasi görüşlerinden ötürü" operadaki görevine son verildi. Sorgulama döneminde ağır işkence gördü. "Mahsus mahal" denen hücrelerde kaldı. Cezaevinden cezaevine, zindandan zindana, karakoldan karakola, sürgünden sürgüne, beş koca yıl geçirdi. Eşi Sıdıka ile hapishanede, Behice Boran ve Nevzat Hakko'nun nikâh şahitliğinde evlendi.

Ruhi Su, yalnızca müzikle değil; felsefeyle, müziğin felsefesiyle ve toplumsal sorunlarıyla da uğraştı. Dünyayı anlayıp, yorumlamaya çalışırken doğru bildiği yönde değiştirmeye de uğraştı. Bu konularda düşüncelerini yazıya döktü. Bu yazılarını Ankara'da çıkan "Yağmur ve Toprak" dergisinde "Hasan Güneş" takma adıyla yayımladı.

Ruhi Su, sanat anlayışının nasıl biçimlendirdiğini şöyle açıklar:
"Yarattığım, geliştirdiğim biçemim, sanat anlayışını öncelikle aldığım kültüre, gördüğüm eğitime borçluyum. Genel müzik eğitiminin yanı sıra, ses eğitimi de gördüm. Ses eğitimi, insan sesinin bilimsel yollarla geliştirilmesidir. Şarkı söyleme yöntemlerini öğrendim. Batılıların "lied" dedikleri şarkı nasıl söylenir, onu da öğrendim. Cümleye nasıl girilir, nasıl çıkılır, konuya göre ses nasıl düzenlenir... Sonra kendi müziğimizi incelediğimde halk müziğimizin özelliklerini gördüm... Halk müziğimizin de Batı'nın ileri müzikleri gibi geniş anlatım olanakları taşıdığını görebilmem, içinden geçtiğim Batı müziği eğitimiyle mümkün oldu..."

Ruhi Su amansız bir rahatsızlığa yakalandı. 12 Eylül Faşist generalleri onun yurtdışına gidip tedavi olması için gerekli izni vermedi. Tedavisinin Almanya'da yapılmasını sağlamak için imza kampanyası yapıldı. Almanya'dan Heinrich Böll, Günter Grass, Drewitz, Lenz, Günter WalIraff gibi yazarlar, Klaus Liebe-Harkort gibi profesörler, Brenda Başar gibi koro şefleri, aydınlar, yazarlar, işçiler, dünyanın her yanından büyük sanatçılar, enstitüler, üniversiteler, Ruhi Su'yu konuk etmek istediklerini Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına, Cumhurbaşkanına bildirdiler.
Ruhi Su günden güne eridi, daha 73 yaşında iken, 20 Eylül 1985 günü yaşamını yitirdi. Ölümünden 22 gün sonra cenazesi İstanbul'a götürüldü. Cenaze töreni 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisine dönüştü, binlerce insan katıldı. Polis cenaze törenine saldırdı, 163 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar, İstanbul siyasi şubede on beş gün sorgudan geçirildiler...
Bütün yaşamını halkına, halkının müziğine, türkülerine vermiştir. 16 tane 45'lik plak, 11 tane uzunçalar çıkardı.

Albümleri:
(1971) Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destanı, (1972) Yunus Emre (1972) Karacaoğlan, (1972) Pir Sultan Abdal, (1974) Şiirler-Türküler, (1974) Köroğlu, (1977) El Kapıları (Sümeyra Çakır ile birlikte), (1977) Sabahın Sahibi Var (Sümeyra Çakır ile birlikte), (1993) Semahlar, (1993) Çocuklar, Göçler, Balıklar, (1993) Zeybekler, (1986) Pir Sultan'dan Levni'ye, (1993) Ezgili Yürek, (1993) Ekin İdim Oldum Harman, (1987) Kadıköy Tiyatrosu Konseri, (1988) Beydağı'nın Başı, (1988) Dadaloğlu ve Çevresi, (1989) Huma Kuşu ve Taşlamalar, (1990), Sultan Suyu "Pir Sultan Abdal'dan Deyişler", (1991) Dostlar Tiyatrosu Konseri (Sümeyra Çakır ile birlikte), (1992) Ankara'nın Taşına Bak, (1993) Uyur İken Uyardılar, (1994) Barabar, (1995) Aman Of.
 

Bu haber 1417 kez okundu
Yükleniyor...