İzmir de Ulaşım

ANNELER GÜNÜNDE, ZÜBEYDE HANIM’A SAYGI BİZDEN...

Gazetemiz yazarlarından, Ahmet Gürel Anneler günü sebebiyle kaleme aldığı Zübeyde Hanımı anlatan yazısı;

13 Mayıs 2017 Cumartesi 13:08
ANNELER GÜNÜNDE, ZÜBEYDE HANIM’A SAYGI BİZDEN...


Gazetemiz yazarlarından, Ahmet Gürel Anneler günü sebebiyle kaleme aldığı Zübeyde Hanımı anlatan yazısı; 


Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç ederek, Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 

1888 yılında, Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı. 

                              

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919'da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da Devlet Başkanı olarak gördü. 


“İlk Kurşun”-“Son Kurşun”… karısı Göztepeli, Anası Karşıyaka’da yatıyor… Zübeyde Hanım’ın Karşıyaka anılarını anımsayalım…

                                  

Yıl 1922, aylardan Kasım… Kurtuluş Savaşı zaferle sona ermiş, Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve Lozan görüşmeleri başlamıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa artık Ankara’dadır. Muzaffer komutanın annesi, Zübeyde Hanım’ın sağlığı son derece bozulmuştur. Ankara’nın sert havası ağır gelmiştir. Öte yandan, Gazi Paşa devamlı annesine Latife Hanım’ı ve hizmetlerini devamlı olarak şöyle anlatmaktaydı:

“Görsen anne, sen de beğeneceksin. Çok anlayışlı kız…” Zübeyde Hanım bir akşam oğluna:

“Şu Latife’yi mutlaka görmeliyim” demiştir. 
Ve istek giderek arttı. Zübeyde Hanım’ın hastalığı da kış ilerledikçe artmaktaydı. Doktorların Zübeyde Hanım’ın daha ılıman iklimde yaşaması uyarısı üzerine, İzmir’e gidilmesine karar verildi. Karşıyaka Latife Hanım Köşkü’nde Zübeyde Hanım, 17 Aralık 1922 tarihinden, vefat ettiği 14 Ocak 1923 tarihine kadar Karşıyaka’nın ve Latife Hanım’ın misafiri olur. 



15 Ocak 1923 tarihinde, Zübeyde Hanım, Ferik Osman Paşa Camii’nin bitişiğindeki parkın içinde Karşıyaka’nın kalbine gömülür. Karşıyakalılar da o günden bugüne, bu ev sahipliğinden çok mutludurlar.
Gazi’nin annelerinin ölüm telgrafını, gece Eskişehir Sivrihisar yakınındaki Biçer istasyonunda alındığını belirten Ali Metin, o üzüntülü anı şöyle anlatmaktadır.

“‘Çocuk şifreyi al, getir’ emri üzerine şifreyi getirdim. Daha içeri girer girmez:

‘Ölmüş değil mi?’ Dediler. Ben de: 
‘Siz sağ olun Paşam!’ Dedim. Gözlerini havaya kaldırarak yanaklarından sel gibi akan gözyaşlarını içlerine akıtmak istercesine, ‘Millet sağ olsun. Milletin annesi benim annemdir’ dediler. Tren henüz Eskişehir’e gelmemişti. İzmit’e gitmeye karar vererek, annelerinin cenazelerinin kaldırılması için İzmir’e talimat verdiler.” Gazi, bu kara haber üzerine bir müddet düşündü; Cenaze merasiminde bulunmak için hemen İzmir’e mi hareket etmeli? O herhalde tespit olunan seyahat programını değiştirmek, İzmit ve İstanbul civarında talim ve eğitimle meşgul olan ordunun teftişlerini geri bırakmamak, kısacası verilen emir ve kararlardan vazgeçmek gerekiyordu. Başkumandan Paşa, bu yönü gerekli görmedi. “Vatan görevinin yanında hiçbir duygunun, hiçbir fikrin yeri yoktur” dedi. Sonra da İzmir’de bulunan Salih Bey’e şu telgrafı not ettirdi: 

“Verdiğiniz kara haber beni çok üzdü. Annemin uygun bir şekilde cenaze törenini gerçekleştiriniz. Tanrı milletimize hayat ve esenlikler versin.”

27 Ocak 1923 günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’dadır. Fevzi (Çakmak) Paşa ve Kazım (Karabekir) Paşa’larla birlikte Zübeyde Hanım’ın Ferik Osman Paşa Camisi bahçesindeki mezarını ziyarete gittiler. Gazi Paşa’nın orada söylediği ve Başyaver Salih (Bozok) Bey’in not tuttuğu “Egemenlik Andı” diye nitelendirebileceğimiz nutuk şöyledir: 

“Zavallı annem, bir zamanlar kurtuluşu bütün ulus için ülkü olmuş İzmir’in kutsal topraklarına vücudunu emanet etmiş bulunuyor. Ölüm yaradılışın en doğal bir yasasıdır. Böyledir ama yine de üzüntü verici belirtileri vardır. Burada yatan annem, zevkin, zorbalığın, bütün ulusu uçuruma götüren kanunsuz bir idarenin kurbanlarından biridir. Annemi kaybetmekten çok üzgünüm. 

Abdülhamit devrindeydi, 1904 tarihinde askeri okuldan henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımımı atıyordum. Fakat bu adım, hayata değil, zindana rastladı! Gerçekten beni bir gün aldılar ve baskı yönetiminin zindanlarına koydular. Annem bundan, ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisi ile ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı yönetiminin hafiyeleri, casusları, cellâtları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan beni takip ediyordu. Beni sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken, benimle görüşmesi yasaklanmış olan annem, gözyaşları ile Sirkeci rıhtımında acı ve kederler içinde terk edilmiş bulunuyordu. Zindanda geçirdiğim senelerde annemin hayatı, ıstırap ve gözyaşları içinde geçmiştir. Başka bir nokta daha: Ateş kes zamanında Anadolu’ya geçtiğim zaman, annemi hasta bir halde İstanbul’da terk etmek zorunda kalmıştım. 

                      

Annemin yanına bıraktığım bir adamım vardı. Bu adamı Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim zaman, annem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu an benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu yanlış kanı nedeniyle felç olmuştu. Ondan sonra bütün mücadele yıllarını sıkıntı ve acı içinde geçirmişti. Padişah ve hükümetinin ve bütün düşmanların sürekli baskısı ve işkencesi altında kalmıştı.

Annemin ruhuna yüklenmiş olduğum vicdan yeminini tekrar edeyim: Annemin mezarı önünde ve Tanrı’nın yüce katında söz verip and içiyorum ki, ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için, gerekirse annemin yanına gitmekte gecikmeyeceğim, ulus egemenliği uğrunda canım vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun.” 

20. yüzyılda doğup, günümüzde adı ve eserleri tüm dünyaca unutulmayan, tek lider Atatürk’ü doğuran Zübeyde Hanım’a son zamanlarda yapılan saldırıyı sadece kınamak içimden gelmiyor. “Zübeyde Hanım Anıt Mezarı” ve vefat ettiği köşk olan “Latife Hanım Anı Evi”nde yaptığımız TV programını tekrar yayınlayarak, aymazlara cevabı vermek daha uygun olacaktır. Ne mutlu, Karşıyakalılara; “Yüce Atatürk’ün anası Zübeyde Hanım’ı sinesinde yaşatıyorlar...


Ahmet Gürel
Araştırmacı-Yazar 


Haber Kaynağı: ESH

Bu haber 118674 kez okundu
Yükleniyor...