19 Ağustos 2025 Salı
ŞİMDİ ŞU ANDA HASAN TAHSİN KİME KURŞUN SIKARDIUnuttturulmak istenen geçmişi süzdüğünüzde, neler kalır sizin onurunuzu yükselten, kimlerle geleceğe dik bakacaksınız? İşte soru bu.![]()
Hasan Tahsin !
İlk Kurşun... Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine sıkılan ilk kurşun... 30 unda bir hayat. Gözünü kırpmadan yaşamını bile bile hiçe sayan. Tıpkı 1970 lerde ondan aldıkları bayrakla olduğu gibi. Denizler, Mahirler, Alpaslanlar, Sinanlar, Ulaşlar ve adları yüreklerde dim dik hala canlı olanlar. Yurtseverlik yaş dinlemiyor. Gidecek olan değil, gelecek olana bağlanıyor her şeyi ile. Peki bu gün Hasan Tahsin yaşasaydı ilk kurşunu kime sıkardı ? Bu kadar beklermiydi ? Gemilerden insinler, takların altından geçip yürüsünler algüneşin aydınlattığı sokaklarımızı kirletsinler bir zaman daha... Hele bir az daha bekleyeyim... Belki benden daha güçlüsü çıkarda bana gerek kalmaz dermiydi ? Hasan Tahsin konusunu yine İzmir'in yaramaz çocuğu Yılmaz Özdil yazmış bu gün. Yurtseverlerin içinin paralarcasına...ve hatta herkesin pamuğunu hallaça gönderircesine... " Hasanma Tahsin 15 Mayıs 1919. Sabah, saat 10. * * * Zırhlılar körfeze demirlemiş, Yunanca “vatan” anlamına gelen yolcu gemisi Patris, turist getirircesine pasaport iskelesine yanaşmış, işgal ordusu “vatan toprağı”mıza ayak basmıştı. Haçı havada, etekleri zil çala çala koşan Aya Fotini Kilisesi’nin papazı Hrisostomos, evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girersiniz diyerek, atıyla inen sancaktarın çizmelerini öpüyordu. * * * İnce, uzun, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, aniden... Elinde, revolver tabir edilen toplu tabanca, gözü kara, olamaz diye bağırıyordu, böyle güle oynaya giremezler! Son sözü buydu. Gazeteciydi. Selanik’te doğmuş, Mustafa Kemal’in de sıralarında oturduğu, Şemsi Efendi Mektebi’nde okumuş, Paris Sorbonne’da siyasal tahsili görmüş, İzmir’e yerleşmiş, Sudiye hanımla evlenmiş, oğlu olmuş, * * * Bastı tetiğe, peş peşe, trak trak trak... Efsun alayının sancaktarı düştü atının sırtından, karpuz gibi. Kahkahalar suratlarında dondu kaldı, zaman durmuştu sanki. Önce sessizlik, sonra panik. Anladılar ki, tek kişi. Sarıverdiler çevresini, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına. Şehit olmuştu Hasan Tahsin. Henüz 30’unda. * * * Böyle başladı macera. * * * İşgal edildiği gün bir ulusun kurtuluş savaşını başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun kurtuluş savaşını sonlandıran, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir... Bağrına bastı, * * * Son nefesini verdiği yere, Konak’a, Saat Kulesi’nin yanına, anıtını diktik. Caddelere, parklara, okullara adını koyduk. Bayrağı genç nesillerin devralması için, derneğini kurduk. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, her sene, Hasan Tahsin Yarışması düzenler. Mesleği tasmasıyla değil, onuruyla yapanları ödüllendirir. Basın yayın alanında, Türkiye’nin en köklü, en eski yarışmasıdır. * * * (Aslında, haber, fotoğraf, röportaj gibi dallarda verilir. Bu sene ilk kez, Hasan Tahsin Onur Ödülü verildi. Kime biliyor musunuz? Erkekliğinden utandığımız, tırışkadan teyyare tiplerin gazteciyim diye dolaştığı bi dönemde, yürekli bi kadına, Ayşenur Arslan’a.) * * * Her 15 Mayıs’ta... * * * Şimdi sıkı durun. * * * Sanıyorduk ki... * * * Çünkü... * * * Ve... * * * Hasan Tahsin. * * * Vali gelmedi. * * * Belediyeler geldi. * * * Sadece, İzmir Gazeteciler Cemiyeti çelenk bırakabildi. Ev sahibi konumundaki Cemiyet’in dilekçe verip izin istemesi yetmemişti. Çelenk koymak isteyen her kurum ve kuruluşun, ayrı ayrı dilekçe verip, ayrı ayrı izin istemesi gerekiyordu. Aksi halde... Sivil polisler oradaydı ve yönetmelikte “izinsiz konulan çelenkler kolluk kuvvetleri tarafından kaldırılır” yazıyordu! * * * Allah’tan... * * * Demem o ki... Haber Kaynağı: ESH- Doğan Prepol
Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
|