|
13 Aralık 2025 Cumartesi
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üyesi olduğum kitap kulübünde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kitabını irdeleyip yorumladık. Öncelikle kitap hepimizi çok etkiledi. Okumayanlar varsa tavsiye edilir. Roman, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine geçişte modern topluma uyum sağlamaya çalışan bireylerin yaşadığı çelişkileri, ironi ve hiciv dolu bir dille anlatıyor. Hikâyeyi, hayatı boyunca tutunamayan ve toplumun değişen değerleri arasında sıkışıp kalan Hayri İrdal kendi ağzından aktarıyor. * Roman karakterlerini tanıyalım... Hayri İrdal. Hayatı boyunca “tutunamayan”, kararsız, toplumun değer değişimlerine uyum sağlayamayan bir karakterdir. Çocukluğu otoriter bir babayla geçmiştir. Bu durum onda çekingenlik ve özgüvensizlik yaratmıştır. Bir yandan kadere teslimiyetçi Doğulu bir bakış açısı taşıyor; diğer yandan modernleşme rüzgârı onu içine çekiyor. Halit Ayarcı sayesinde toplumda bir “statü” kazanıyor ama aslında kendi iç dünyasında hep başı boştur. Tanpınar, Hayri üzerinden Türkiye’nin kimlik arayışını alegorik biçimde anlatıyor. En çok etkilendiği kişi, doğu mistisizmine düşkün Osmanlı dönemi aydını olan Abdüsselâm Bey’dir. Ondan kaderciliği ve hayalci bakışı öğreniyor. Halit Ayarcı. Türkiye’de modernleşmeyi “proje” ve “gösteriş” üzerinden okuyan, enerjik ve pragmatik bir karakter. Gerçekçi değil, ama ikna kabiliyeti olağanüstü. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün fikir babası. Aslında temsil ettiği şey, "Yüzeysel Batılılaşma", “mış gibi” modernlik ve bürokratik şovdan öte bir şey değil. Hayri’yi “boş bir levha” olarak görür ve kendi düzenine göre şekillendirir. Doktor Ramiz. Freud’dan etkilenen bir psikologdur. Bilimi yüzeysel anlayan, her şeyi psikolojiye bağlayan bir “yarım aydın” figürüdür. Hayri’yi tedavi etmeye çalışır ama aynı zamanda onu “örnek vaka” gibi görür. Kendi iç dünyası da tutarsızdır. Batı tarzı bilimin yüzeysel uygulanmasına dair ironik bir eleştiridir. Bilimsel modernleşmenin taklit edilmesini temsil ediyor. Abdüsselâm Bey. Doğu mistisizmine ve kadere bağlı, eski Osmanlı zihniyetinin bir temsilidir. Hayri üzerinde gençliğinde büyük etki bırakıyor. Batı bilimi ve modernliğe karşı değil ama anlayışı yüzeysel ve kadercidir. Romanın “eski dünya” tarafını simgeler. Pakize. Hayri’nin eşi. Eğitimsiz ve geleneksel bir karakterdir. Modernleşme sürecine tamamen yabancıdır. Hayri'yi anlamayan ve desteklemeyen bir yapısı vardır. Hayri’nin kararsızlığını daha da artırır. Nuri Efendi. Saat tamircisi ve zaman kavramına gerçekten hâkim tek figürdür. Sessiz, geleneksel fakat işinin ehli. Enstitü’nün göstermelik modernliğinin aksine, gerçek uzmanlığı temsil eder. Enstitü’nün anlamsızlığıyla tam bir tezat oluşturur. * Hayri’nin hayatını değiştiren kişi, enerjik, modernleşme sevdalısı, sistem kurmayı seven Halit Ayarcı’dır. Halit, Hayri’de “kullanılabilir bir tip” görür ve ona muazzam bir proje sunar: Saatleri Ayarlama Enstitüsü... Enstitünün amacı insanların saatlerini düzenlemek. Görünürde bilimsel ve modern bir kurumdur. Gerçekte ise bürokrasiyi, gösterişi ve yapay modernleşmeyi eleştiren bir hiciv aracıdır. Enstitü hızla büyür... Binalar, tabelalar, kadrolar, raporlar, konseyler kurulur. Gazetelerde övgüler çıkar. Herkes görevinin ne olduğunu bilmeden çalışır. “Saatleri ayarlayan memur” gibi absürt iş tanımları yapılır. Hayri bu kurumda yükseltilir, hatta bir “kurucu kahraman” gibi gösterilir. Enstitü, toplumda moda haline gelir. İnsanlar saatlerini ayarlatmak için sıraya girer. Kurumun anlamsızlığı kimseye batmaz. Çünkü herkes modern görünme telaşındadır. (Günümüzde kahve bağımlılığına giden süreçle benzerlik gösteriyor) Enstitü büyük bir başarıyla sürerken eleştiriler başlar. Halit Ayarcı’nın projeleri sorgulanır. Ancak roman, kesin bir sona ulaşmaz. Çünkü Tanpınar’ın asıl derdi olayın bitmesi değil, Türkiye’deki yapay modernleşme çabalarının sürekliliğini göstermektir. Tanpınar, modernleşmeyi yüzeysel ele alan zihniyeti, gereksiz bürokrasiyi, kişisel çıkar ve gösterişi, eski–yeni çatışmasını güçlü bir ironiyle eleştiriyor. * Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk edebiyatında, modernleşme eleştirisi, kara mizah, ironi, zaman ve bilinç meseleleri üzerine yazılmış en güçlü eserlerden biri olarak kabul ediliyor. "Modernleşme ve Batılılaşma Eleştirisi" romanın ana temasını oluşturuyor. Tanpınar, Batı’ya yönelen Türkiye’nin bu süreci derinlikli değil, yüzeysel bir şekilde yaşamasını eleştiriyor. Enstitü’nün absürt görevleri (“saat ayarlama memurları”, gereksiz raporlar, danışma kurulları) modernleşmenin karikatürünü çiziyor. Roman boyunca eski Osmanlı kültürü ile yeni Cumhuriyet dönemi değerleri çatışıyor. Tanpınar’a göre iki taraf da tutarlı değildir. Eski dünya aşırı kaderci ve durgundur. Yeni dünya ise “mış gibi yaparak” modernleşmektedir. Bu yüzden toplum tam bir ara dönemin bunalımını yaşar. Romanın sembolik merkezinde zaman vardır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü zamanın düzenlenmesi üzerine kuruludur, ama aslında zaman kavramını anlamayan bir kuruluştur. Gerçek zamanı bilen tek kişi Nuri Efendi’dir. Tanpınar için zaman; bireyin ve toplumun değişim, modernleşme ve hafıza meselesidir. Roman boyunca şu soru hissedilir... Türkiye zamanı yakaladı mı, yoksa zaman mı onu sürüklüyor? Hayri İrdal’ın ömür boyu süren kararsızlığı, aslında bireysel bir trajediden çok toplumun kimlik karmaşasını temsil ediyor. Ne tam Doğulu, ne tam Batılı, ne modern, ne de geleneksel... Tam bir “geçiş dönemi insanı”. * Zaman kavramı... Romana ismini de veren zaman kavramı yazar tarafından ironik biçimde vurgulanmış. Bireyin iç dünyasında yaşadığı zaman kesintisiz, akışkan, psikolojik bir süreci anlatıyor. Anıların, duyguların ve bilincin oluşturduğu bir bütünlükten oluşuyor. Dış Zaman (mekanik zaman) saatlerle ölçülen, bölünebilir, hesaplanabilir zamanı temsil ediyor. Bir anlamda modern toplumun zorunlu ritmi demek. Romanın başlığındaki “saat” sembolü bu dış zamanın tiranlığını temsil ediyor. Hayri İrdal, iç zamanın insanıdır... Dağınık, kopuk, hatıralarla yaşayan. Halit Ayarcı ise dış zamanın insanıdır. Mekanik, düzenlemeci, planlayıcı. Enstitü ise bu iki zamanın zorla birleştirilmeye çalışıldığı çarpık bir modernleşme projesi olarak betimleniyor. Roman, bu iki zaman anlayışının Türkiye’deki çarpışmasını alegorik bir biçimde anlatıyor. Tanpınar’a göre çözüm, ne Doğu’ya körü körüne bağlılık, ne de Batı’yı taklit etmektir. Sentez, fakat bilinçli bir sentez gerekir. Enstitü, yanlış Batı taklidinin karikatürüdür. * Kitap 1961'de yayınlanmış. Üstünden tam 64 yıl geçmiş. Günümüz Türkiyesi'ne bakınca "değişiklik var mı?" diye sormadan edemiyoruz. Hayri İrdal gibi eski ve yeni anlayış arasında sıkışan bireyler azaldı mı arttı mı? Halit Ayarcı gibi pragmatist, şoven varlıklar ne durumda? Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, "Türkiye iç ve dış zamanını uyumlu hale getirdi mi?" sorusunu sormadan edemiyoruz. Görünüşe bakılırsa pek başarılı olduğumuz söylenemez. Buna sebep olarak pek çok neden sayılabilir. En önemlileri... 1- Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişmiş insan gücünün "yok" denecek kadar az olması. 2- Yabancı istihbarat örgütlerinin bazı dini tarikatları, cemaatleri kışkırtması. 3- Atatürk'ün erken vefatı. (Belki de en önemli neden) Yine de umudumuz var. Köklerimizden, değerlerimizden kopmadan zamanı yakalayabiliriz. Tanpınar'ın dediği gibi... “Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında…”Yükleniyor...
|