İzmir de Ulaşım

ZÜBEY'DE HANIM İZMİR'DE

08 Ocak 2016, 08:36
AHMET GÜREL
 ZÜBEYDE HANIM İZMİR’DE 
Kasım 1922… Gazi Paşa, annesine Latife Hanım’ı ve hizmetlerini devamlı olarak şöyle anlatmaktaydı:
“Görsen anne, sen de beğeneceksin. Çok anlayışlı kız…” Zübeyde Hanım bir akşam oğluna:
“Şu Latife’yi mutlaka görmeliyim” demiştir.   
Zübeyde Hanım, günümüzün Karşıyaka Latife Hanım Anı Evi’nde 17 Aralık 1922 tarihinden 14 Ocak 1923 tarihine kadar misafir olur. 14 Ocak 1923 tarihinde vefat eden Zübeyde Hanım, Ferik Osman Paşa Camii’nin bitişiğindeki parkın içinde Karşıyaka’nın kalbine gömülür. Karşıyakalılar da o günden bugüne, bu ev sahipliğinden çok mutludurlar.         
Zübeyde Hanım’ın İzmir seyahatini başyaver Albay Salih Bozok’un anılarından izleyelim: 
“Gece yarısı evimde uyuduğum sıralarda telefonun çalmasıyla uyandım. Telefonun başına gidince Paşa’nın sesini işittim. 
‘Salih! Uyuyor muydun?’ Dedikten sonra, ‘Şimdi giyinerek hemen gel!’ Diye buyurdular. Derhal köşke gittim:
‘Validem İzmir’e gitmek istiyor. Ne doktorları ne de beni dinliyor. Ölürsem İzmir’de öleyim, diyerek yatağından kalkıp çarşafını dahi giymiştir. Hemen şimdi İzmir’e gideceğiz, emir verdim. Bir özel tren hazırlanıyor. Sen de ona göre hazırlanarak annemle birlikte İzmir’e gideceksin. Yalnız şunu da söyleyeyim ki, eğer annem yolda ölürse, Ankara’ya yakın iseniz buraya gelirsin. İzmir’e yakın iseniz orada benim her zaman ziyaret edebileceğim bir yere gömersiniz.’
Kurmay başkanı Albay Asım (Gündüz) Bey’in anılarında:
“Eşim, Zübeyde Hanım’ı İstanbul’dan tanıdığı için, Latife Hanım’la beraber kendilerini Karşıyaka İstasyonu’nda karşıladık. Latife Hanım Karşıyaka’da kendilerine ait olan bir yalıyı daha önce hazırlamış, ayrıca hastaya bakmak için bir hasta bakıcı, bir hemşire, bir de doktor seçmişti. Kendisini doğrudan oraya götürdük. Latife Hanım her gün beyaz elbiseler giyerek bir hemşire gibi ziyaretine gider, yemek ve bakımı ile ilgilenirdi.”
14 Ocak 1923 günü Zübeyde Hanım vefat eder. 15 Ocak 1923 günü öğleden sonra yapılan cenaze töreninden sonra, Zübeyde Hanım, Ferik Osman Paşa Camii’nin bahçesine gömülür. Eskişehir’de annesinin ölüm haberini alan Gazi, “Vatan görevinin yanında hiçbir duygunun, hiçbir fikrin yeri yoktur” der ve planlanmış olan İstanbul basını ile buluşmaya gider. 
İzmit ve Bursa’da yaptığı toplantılar sonucunda anasını kaybı nedeniyle acısını biraz da olsa bastıran Gazi, 27 Ocak Günü Karşıyaka’ya gelmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Fevzi (Çakmak) Paşa ve Kazım (Karabekir) Paşa’larla birlikte Zübeyde Hanım’ın Ferik Osman Paşa Camisi bahçesindeki mezarını ziyarete giderler. Gazi Paşa’nın orada söylediği ve Başyaver Salih (Bozok) Bey’in not tuttuğu “Egemenlik Andı” diye nitelendirebileceğimiz nutuk şöyledir: 
“Zavallı annem, bir zamanlar kurtuluşu bütün ulus için ülkü olmuş İzmir’in kutsal topraklarına vücudunu emanet etmiş bulunuyor. Ölüm yaradılışın en doğal bir yasasıdır. Böyledir ama yine de üzüntü verici belirtileri vardır. Burada yatan annem, zevkin, zorbalığın, bütün ulusu uçuruma götüren kanunsuz bir idarenin kurbanlarından biridir. Annemi kaybetmekten çok üzgünüm. 
Abdülhamit devrindeydi, 1904 tarihinde askeri okuldan henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımımı atıyordum. Fakat bu adım, hayata değil, zindana rastladı! Gerçekten beni bir gün aldılar ve baskı yönetiminin zindanlarına koydular. Annem bundan, ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisi ile ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı yönetiminin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan beni takip ediyordu. Beni sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken, benimle görüşmesi yasaklanmış olan annem, gözyaşları ile Sirkeci rıhtımında acı ve kederler içinde terk edilmiş bulunuyordu. Zindanda geçirdiğim senelerde annemin hayatı, ıstırap ve gözyaşları içinde geçmiştir. Başka bir nokta daha: Ateş kes zamanında Anadolu’ya geçtiğim zaman, annemi hasta bir halde İstanbul’da terk etmek zorunda kalmıştım. Annemin yanına bıraktığım bir adamım vardı. Bu adamı Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim zaman, annem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu an benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu yanlış kanı nedeniyle felç olmuştu. Ondan sonra bütün mücadele yıllarını sıkıntı ve acı içinde geçirmişti. Padişah ve hükümetinin ve bütün düşmanların sürekli baskısı ve işkencesi altında kalmıştı.
Evi çeşitli sebep ve bahanelerle basılır, aranır, kendisi rahatsız edilirdi. Annem üç, beş senenin gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. Sonuç olarak annem manen yaşıyordu. Annemin ölümünden şüphesiz ki çok üzgünüm. Ama benim bu acımı yok eden bir avuntum var. Vatanı yoksulluğa sürükleyen idarenin artık bir daha geri gelmeyecek gibi yokluğun mezarına götürülmüş olduğunu görerek ölmüş olmasıdır. Annem şimdi bu toprağın altında; ama bu toprağın üstünde, ulusal egemenlik dünyanın sonuna kadar sürüp gidecektir. Annemin ruhuna yüklenmiş olduğum vicdan yeminini tekrar edeyim: Annemin mezarı önünde ve Tanrı’nın yüce katında söz verip and içiyorum ki, ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için, gerekirse annemin yanına gitmekte gecikmeyeceğim, ulus egemenliği uğrunda canım vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun.”  
Mustafa Kemal’in bu konuşmasına Karşıyakalılar çok candan tezahüratla cevap vermiştir. Halk kendisini çılgın gibi alkışlıyor, “Çok yaşa Paşam… Sen çok yaşa…” diye haykırıyorlardı. Işıklar içinde yat Zübeyde Ana, şükran sana, Türk toplumuna Atatürk gibi bir evlat yetiştirdiğin için…  14 Ocak 2015

Ahmet Gürel
Add Genel Merkezi Bilim-Danışma Kurulu Üyesi
 

Bu makale 3865 kez okundu
Yükleniyor...